- Çelik & Erdem Hukuk Grubu

Covid-19 Sonrası Şirketler ve Konkordato


Dünyada ve ülkemizde halen devam eden, Dünya Sağlık Örgütü ( WHO) tarafından da pandemi ( salgın) olarak kabul edilen korona virüsün etkisini kaybetmesi ile birlikte, yakın zamanda, dünyada ...

Dünyada ve ülkemizde halen devam eden, Dünya Sağlık Örgütü ( WHO) tarafından da pandemi ( salgın)  olarak kabul edilen korona virüsün etkisini kaybetmesi ile birlikte, yakın zamanda, dünyada olduğu gibi ülkemizde de devlet - bankacılık- reel sektör ve piyasalar üzerinde ciddi bir mali yük oluşacağı, ekonomik dalgalanmalara ve kur artışlarına bağlı ekonomik çöküşlerin yaşanacağı kuvvetle muhtemel görünmektedir.

Ülkemizde 2018 yılının temmuz ayından beri devam eden ekonomik krizin üzerine Covid-19 pandemisinin yaşanması, maalesef kısa vadede ekonomik yapımızda çok farklı ve ürkütücü boyutlara varacak nitelikte olumsuzlukların meydana gelmesine sebebiyet verecektir. Türkiye’deki şirketlerin banka borçlanma oranlarının yüksekliği, mevcut kredi yükleri ve kur riskleri, kısa ve orta vadede bu borçların takibe düşme oranlarını yüzde 20 seviyelerine getirecek, zaten yapısal olarak kırılgan olan bankacılık sistemimizin de orta ve uzun vadede yeni bir krize girmesine sebebiyet verebilecektir.

Covid-19 pandemisinin etkisini Haziran ve Temmuz ayında kaybetmesi öngörüsü karşısında, bu aylar itibariyle özellikle perakende ve turizm sektöründe faaliyet gösteren şirketler olmak üzere, devasa ciro ve çalışan sayılarına rağmen borçluluk oranları yüksek birçok şirketin gerek öz sermaye yetersizliği gerekse bankaların mevcut kredi limitlerini daraltması ve/veya yeni kredi tahsisi yapmaması sebebiyle konkordato veya iflas sürecine gireceği aşikardır. Ülkemizde Merkez Bankası’nın reel döviz rezervinin düşüklüğü, ülkenin mevcut ekonomik ve nakit kaynaklarının ciddi anlamda azalmış olması, şirketler ve bankalar üzerindeki kur riski baskısı, 2018 krizinden sonra devlet ve özel bankaların yapılandırma adı altında ötelenen büyük bir reel borç stoğunun bulunması nedeniyle, pandeminin piyasalara verdiği tahribatın daha büyük sorunlara yol açma ve bu durum sebebiyle ekonomik yönden sistemin yönetilemeyecek bir  noktaya gelme riski maalesef yüksektir.

Ülkemizdeki mevcut ekonomik yapının bozulma sürecinin şirketlere yansıması ile birlikte şirketlerin nakit akışlarını bir müddet düzeltememeleri ve dolayısıyla borçlarını ödeme kabiliyetlerini ciddi anlamda yitirmeleri, reel nakdi sermaye artışı yapamamaları veya bankalarca hem mevcut kredilerinin ötelenmemesi ile yeni ek kredi tahsisi de yapılmaması durumunda faaliyetini aktif olarak devam ettirip borçlarını ödemek isteyen şirketler için tek çare, ticari faaliyeti aktif olarak devam eden şirketlere hukuki korunma sağlamak amacıyla Amerika ve Avrupa’da 100 yıldır uygulanan ülkemizde ise 2018 yılının Temmuz ayından itibaren yaygın bir şekilde başvurulan, hukuki koruma niteliğindeki ‘şirketlerin borçlarının mahkeme yoluyla yapılandırılması’ ile şirketlerin ekonomik hayatına devam edebilmelerini sağlayan KONKORDATO kurumudur. Zira devletin veya özel ve kamu bankaların mevcut ortamda, mali durumu bozulan şirketlere yeni kredi tahsis etme, nakit akışı sağlama gücü sınırsız değildir. Ülkemizin zayıf mali yapısı ve merkez bankasının mevcut döviz rezervinin yetersizliği nedeniyle, binlerce borçlu şirkete, sembolik KGF kredileri dışında devlet tarafından yardım edilmesi pek mümkün görünmemektedir.

Gerek dünyada gerekse ülkemizde mevcut borçluluk oranı yüksek şirketlerin yüzde 35’inin borç döngüsünü yönetemeyecekleri yönündeki ekonomik veri ve tahminler karşısında, şirketlerin, İcra ve İflas Kanunumuzda tanımlanan ve borçlulara alacaklılarıyla müzakere etmek suretiyle borçlarını yapılandırma hakkı veren konkordato kurumuna başvurmak suretiyle 23 aylık bir yasal koruma süresini kullanmaları ekonomik hayata daha güçlü bir şekilde dönmelerine imkan sağlayacaktır. Aksi bir durumda şirketler borç yükünü yönetemeyecek duruma gelecek, böylelikle şirket iflasları gündeme gelecek ve bu durum ülkemizde domino etkisi yaratarak fazla sayıda iflasların yaşanması neticesinde ekonomik yönden daha vahim sonuçlara sebebiyet verebilecektir.

Konkordatoya başvurmak suretiyle hukuki koruma altına giren bir şirket normal ticari faaliyetine ve istihdam gücü yaratmaya devam edebilecek olup, istihdam sağlamaya devam etmesi nedeniyle bu hukuki koruma işsizlik oranlarının da artmamasını ve yine haciz- muhafaza tehdidi olmaksızın şirketin faaliyetine devam ederek gelir elde etmesi neticesinde alacaklıların da alacaklarını borçlu şirketten gerçekçi ve uygun bir ödeme takvimi içinde almalarını sağlayacaktır.

Ülkemizde 2018 Temmuz ayında başlayan ekonomik dalgalanma ve devalüasyon neticesinde birçok şirket borçlarını ödeyememiş, bu süreçte yaklaşık 3500 şirket konkordato kurumuna başvurmak suretiyle hukuki koruma altına girmiştir. 2020 Şubat ayı itibariyle alınan tahmini verilere göre, konkordato kurumundan faydalanan şirketlerin %55’i borç yapılandırmaları ve/veya ödemeler yaparak, yasal 23 aylık koruma süresini beklemeksizin, konkordato talebinden feragat etmiş ve konkordato sürecinden çıkmak suretiyle reel sektöre katkı sağlamaya devam etmiştir. Bu durum dahi konkordato kurumunun ekonomik kriz anlarında nakit dengesi bozulan şirketlerin iyileşmesini sağlayan bir yasal hak ve düzenleme olduğu gerçeğini ve zor durumdaki şirketler tarafından kullanılmasının ülke ekonomisi yönünden de gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Av. Aslı Erdem
Çelik & Erdem Hukuk Grubu - Ortak

Dünyada ve ülkemizde halen devam eden, Dünya Sağlık Örgütü ( WHO) tarafından da pandemi ( salgın)  olarak kabul edilen korona virüsün etkisini kaybetmesi ile birlikte, yakın zamanda, dünyada olduğu gibi ülkemizde de devlet - bankacılık- reel sektör ve piyasalar üzerinde ciddi bir mali yük oluşacağı, ekonomik dalgalanmalara ve kur artışlarına bağlı ekonomik çöküşlerin yaşanacağı kuvvetle muhtemel görünmektedir.

Ülkemizde 2018 yılının temmuz ayından beri devam eden ekonomik krizin üzerine Covid-19 pandemisinin yaşanması, maalesef kısa vadede ekonomik yapımızda çok farklı ve ürkütücü boyutlara varacak nitelikte olumsuzlukların meydana gelmesine sebebiyet verecektir. Türkiye’deki şirketlerin banka borçlanma oranlarının yüksekliği, mevcut kredi yükleri ve kur riskleri, kısa ve orta vadede bu borçların takibe düşme oranlarını yüzde 20 seviyelerine getirecek, zaten yapısal olarak kırılgan olan bankacılık sistemimizin de orta ve uzun vadede yeni bir krize girmesine sebebiyet verebilecektir.

Covid-19 pandemisinin etkisini Haziran ve Temmuz ayında kaybetmesi öngörüsü karşısında, bu aylar itibariyle özellikle perakende ve turizm sektöründe faaliyet gösteren şirketler olmak üzere, devasa ciro ve çalışan sayılarına rağmen borçluluk oranları yüksek birçok şirketin gerek öz sermaye yetersizliği gerekse bankaların mevcut kredi limitlerini daraltması ve/veya yeni kredi tahsisi yapmaması sebebiyle konkordato veya iflas sürecine gireceği aşikardır. Ülkemizde Merkez Bankası’nın reel döviz rezervinin düşüklüğü, ülkenin mevcut ekonomik ve nakit kaynaklarının ciddi anlamda azalmış olması, şirketler ve bankalar üzerindeki kur riski baskısı, 2018 krizinden sonra devlet ve özel bankaların yapılandırma adı altında ötelenen büyük bir reel borç stoğunun bulunması nedeniyle, pandeminin piyasalara verdiği tahribatın daha büyük sorunlara yol açma ve bu durum sebebiyle ekonomik yönden sistemin yönetilemeyecek bir  noktaya gelme riski maalesef yüksektir.

Ülkemizdeki mevcut ekonomik yapının bozulma sürecinin şirketlere yansıması ile birlikte şirketlerin nakit akışlarını bir müddet düzeltememeleri ve dolayısıyla borçlarını ödeme kabiliyetlerini ciddi anlamda yitirmeleri, reel nakdi sermaye artışı yapamamaları veya bankalarca hem mevcut kredilerinin ötelenmemesi ile yeni ek kredi tahsisi de yapılmaması durumunda faaliyetini aktif olarak devam ettirip borçlarını ödemek isteyen şirketler için tek çare, ticari faaliyeti aktif olarak devam eden şirketlere hukuki korunma sağlamak amacıyla Amerika ve Avrupa’da 100 yıldır uygulanan ülkemizde ise 2018 yılının Temmuz ayından itibaren yaygın bir şekilde başvurulan, hukuki koruma niteliğindeki ‘şirketlerin borçlarının mahkeme yoluyla yapılandırılması’ ile şirketlerin ekonomik hayatına devam edebilmelerini sağlayan KONKORDATO kurumudur. Zira devletin veya özel ve kamu bankaların mevcut ortamda, mali durumu bozulan şirketlere yeni kredi tahsis etme, nakit akışı sağlama gücü sınırsız değildir. Ülkemizin zayıf mali yapısı ve merkez bankasının mevcut döviz rezervinin yetersizliği nedeniyle, binlerce borçlu şirkete, sembolik KGF kredileri dışında devlet tarafından yardım edilmesi pek mümkün görünmemektedir.

Gerek dünyada gerekse ülkemizde mevcut borçluluk oranı yüksek şirketlerin yüzde 35’inin borç döngüsünü yönetemeyecekleri yönündeki ekonomik veri ve tahminler karşısında, şirketlerin, İcra ve İflas Kanunumuzda tanımlanan ve borçlulara alacaklılarıyla müzakere etmek suretiyle borçlarını yapılandırma hakkı veren konkordato kurumuna başvurmak suretiyle 23 aylık bir yasal koruma süresini kullanmaları ekonomik hayata daha güçlü bir şekilde dönmelerine imkan sağlayacaktır. Aksi bir durumda şirketler borç yükünü yönetemeyecek duruma gelecek, böylelikle şirket iflasları gündeme gelecek ve bu durum ülkemizde domino etkisi yaratarak fazla sayıda iflasların yaşanması neticesinde ekonomik yönden daha vahim sonuçlara sebebiyet verebilecektir.

Konkordatoya başvurmak suretiyle hukuki koruma altına giren bir şirket normal ticari faaliyetine ve istihdam gücü yaratmaya devam edebilecek olup, istihdam sağlamaya devam etmesi nedeniyle bu hukuki koruma işsizlik oranlarının da artmamasını ve yine haciz- muhafaza tehdidi olmaksızın şirketin faaliyetine devam ederek gelir elde etmesi neticesinde alacaklıların da alacaklarını borçlu şirketten gerçekçi ve uygun bir ödeme takvimi içinde almalarını sağlayacaktır.

Ülkemizde 2018 Temmuz ayında başlayan ekonomik dalgalanma ve devalüasyon neticesinde birçok şirket borçlarını ödeyememiş, bu süreçte yaklaşık 3500 şirket konkordato kurumuna başvurmak suretiyle hukuki koruma altına girmiştir. 2020 Şubat ayı itibariyle alınan tahmini verilere göre, konkordato kurumundan faydalanan şirketlerin %55’i borç yapılandırmaları ve/veya ödemeler yaparak, yasal 23 aylık koruma süresini beklemeksizin, konkordato talebinden feragat etmiş ve konkordato sürecinden çıkmak suretiyle reel sektöre katkı sağlamaya devam etmiştir. Bu durum dahi konkordato kurumunun ekonomik kriz anlarında nakit dengesi bozulan şirketlerin iyileşmesini sağlayan bir yasal hak ve düzenleme olduğu gerçeğini ve zor durumdaki şirketler tarafından kullanılmasının ülke ekonomisi yönünden de gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Av. Aslı Erdem
Çelik & Erdem Hukuk Grubu - Ortak